Dünya genelinde yenilenebilir enerji kaynakları son yıllarda iklim değişikliği kanunlarıyla belirlenmeye çalışılsa da gerçek mücadelenin top yekûn sağlanması gerektiği ilgili kanaatler daha yoğun seyrediyor.
Tıpkı evimizin içini temiz tutunca dünyanın temizliğine katkı sağlamış olmadığımız gibi…
Uzunca bir süre kömürün ve hidroelektriğin baskın olduğu, dünya, petrolün yaygınlaşmasıyla fosil yakıt ağırlıklı bir dönüşüm geçirmeye başlamıştı. Daha sonra rüzgârdan güneşe, jeotermalden biokütleye modern yenilenebilir teknolojilerinin dâhil olmasıyla büyük değişimler geçirdi.
Petrole alternatif arayan ülkeler için kendi doğal kaynaklarını kullanabilecekleri alternatif enerjiler her ülke için cezbedici olmaya başladı.
Türkiye de uzun yıllar elektrik enerjisi üretiminde yoğun olarak kömürden ve hidroelektrik enerjisinden yararlandı.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELE İÇİN YE TARİHÇESİ
1980’ler dünya genelinde uzunca bir süre yoğun fosil yakıt tüketiminin neden olduğu çevresel sorunlara karşı farkındalığın yükseldiği yıllar olarak ön plana çıkıyor. Küresel ısınmanın hesaplanması ile dünyanın her sene küçük miktarlarda ısınmasını “Hey Elam biz Adanalıyık Nolcek ki” diye karşılayan dünya, uzun vadelerde ısınmanın yaşamı etkileyeceğini 1980’lerde ciddiye almadı fakat 2025’lerde biraz olsun hissetmeye başladı.
Dünya genelinde, bilhassa karbon yoğunluğunun daha fazla olması dolayısıyla, kömür ve petrolün tüketiminin azaltılması için yenilenebilir kaynaklara dayalı enerji sistemleri geliştirilmesi çalışmaları Türkiye’de de karşılık buldu. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) ve Dünya Enerji Konseyi (WEC) gibi kuruluşlar, küresel ısınma ile mücadelede yenilenebilir enerjilerin kritik rolünü vurgulayan raporlar yayımladı. IEA'nın "Net Zero by 2050" gibi raporları, küresel enerji sistemlerinin 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşması için yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımların hızla artırılması gerektiğini belirterek devletlerin bu konuda hassas davranmaları konusunda bildiriler yayınladı. WEC ise enerji üçlemesi (enerji güvenliği, enerji eşitliği ve çevresel sürdürülebilirlik) bağlamında yenilenebilir enerji kaynaklarının önemini vurgulayarak, bu kaynakların ekonomik kalkınma ve çevresel koruma arasındaki dengeyi sağlamadaki rolüne dikkat çekerek çalışmalarını yoğunlaştırdı.
TÜRKİYE YENİLENEBİLİR ENERJİ KUŞAĞINDA
Akdeniz kuşağında yer alması dolayısıyla yüksek yenilenebilir enerji potansiyeline sahip olması Türkiye’yi çok sayıda ülkeye nazaran avantajlı bir konuma taşıdı. Bu potansiyelin hayata geçirilmesi için başta rüzgar olmak üzere biyokütle, jeotermal, hidroelektrik ve güneş enerjisinin kurulu güce dahil edilmesine yönelik çalışmalar artırıldı. Peki, yeterli mi? Veya en doğru soru planlama doğru yapılıyor mu?
IEA ve WEC raporları da yenilenebilir enerjilerin değişken doğasına dikkat çekerek, enerji depolama sistemleri ve şebeke esnekliğinin artırılmasının bu geçiş sürecinde kritik öneme sahip olduğunu söylüyor. Bu süreçte gelişmeleri okuyup aksiyon almakta pek çok ülkeye göre başarılı bir performans sergileyen Türkiye, enerji politikasında ve sektöründe Yenilenebilir enerjilerle ilgili nasıl çözümler üretirsek üretelim.
Planlama yapma konusunda çok aceleci davranıyoruz. Etkili enerji politikalarını tabiatımız gereği planlamayı da enerjik bir şekilde yapıp enerjimizi kolay tüketiyor veya koruyamıyoruz.
Uzun Vadeli ve Kapsamlı Enerji Stratejisi ile kısa vadeli çözümler yerine, Türkiye'nin enerji geleceğini şekillendirecek, 2050 ve ötesini hedefleyen kapsamlı bir enerji stratejisi belirlemeliyiz.
Yatırımlar uzun vadede desteklenerek teşvikler tam yerine oturtulmalı. Çünkü teşviki aldıktan sonra tesisi boş bırakan cani şirketler kuruluyor.
Ayrıca yenilenebilir enerji projelerinin toplumsal kabulü için yerel halkın bilgilendirilmesi ve katılımının sağlanması büyük önem taşıyor kanımca.