Dün mağdur aileler ile birlikte Bakırköy’deydik. Yani Türkiye’nin iç karartıcı, gönülleri kanatıcı bir tabloyu sadece evrak veya kayıt şekline dönüştürüp asıl konuya asla bakamadığı kör bir noktadaydık.
Dün 40’tan fazla aile hep birlikte ağladı ve sesini duyurmaya çalıştı. Dilleri yutuk kalpleri buruk sessizliğe bürünmüş birçok kişinin sesi olmak ve vicdanınızın, ruhunuzun örttüğü birçok acının artık dışa vurmasını sağlamak istiyorum.
Gençliğinin karşı karşıya kaldığı sorunların, tekil ve birbirinden bağımsız meseleler olmaktan öte, birbirini besleyen ve güçlendiren bir döngü içinde yer alan sistemik bir krize işaret ettiğini gösteriyor. Bu kriz, sadece ekonomik ya da eğitimsel göstergelerle sınırlı kalmıyor, aynı zamanda toplumsal dokuda ve bireysel psikolojide derin bir erozyon yaratıyor.
Ekonomik dışlanma ve işsizlik (NEET= Ne Eğitimde Ne İstihdamda), gençlerde umutsuzluk ve amaçsızlık duygularını pekiştirerek suça yönelişi tetikliyor. Bu döngüsel yapı, sorunun çözümünün sadece ekonomik ya da eğitimsel politikalarla mümkün olmadığını, aynı zamanda psikolojik, sosyal ve hukuki alanlarda da eş zamanlı ve koordineli adımların atılmasını gerektirdiğini ortaya koyuyor.
Türkiye'de genç suçluluğu profili incelendiğinde, kayda geçmeyen ve gizli kalan suç oranının yüksek olduğu rahatlıkla görülebilir. Yapılan araştırmalar da, en fazla suçun işlendiği yaş aralığının 16-17 olduğunu ve bu suçların yüzde 73'ünün mala karşı işlenen suçlar olduğunu belirtiliyor. Bu bulgu, ekonomik zorlukların suç üzerindeki dolaylı etkisini pekiştiriyor. Modernleşme ve kentleşme süreçleriyle birlikte, genç suçluluğunun da profilinin değiştiği görülüyor; geleneksel suçlar (kan gütme, kız kaçırma) yerini, hırsızlık ve soygun gibi kent suçlarına bırakıyor. Bu değişim, gençlerin karşılaştığı sorunların toplumsal dönüşümle birlikte şekillendiğini ve geleneksel çözüm yöntemlerinin artık yetersiz kaldığını gösteriyor.
Suçun kökleri, yalnızca ekonomik koşullarda birincil sebep olarak görülmese bile okuduğum raporlara göre Suç, çok nedenli bir olgu, aile yapısı, akran grupları ve okul gibi faktörler önemli rol oynuyor. Bir gencin suça yönelmesi, birçok olumsuz etkenin birikimi sonucu ortaya çıkan bir başkaldırma ya da yardım çağrısı olarak yorumlanıyor. İlk suça verilen sert ve acımasız cezalar, genci durdurmak yerine suçu yinelemeye itiyor. Bu durum, suçun sadece bir davranış bozukluğu değil, sahipsizlik, aynı zamanda "amaçsızlık" . Ailelerin bu gibi durumlarda ne yapacağını bilmemesi veya öğrenememesi gibi birçok sorunun bir yansıması olduğunu gösteriyor. Ekonomik kriz, gençleri suça iten birincil sebep olmaktan ziyade, zaten var olan sosyal ve psikolojik kırılganlıkları tetikleyen bir katalizör görevi görüyor.
Mesleki Eğitimin Gençlik Sorunlarına Çözüm Potansiyeli
Türkiye'de gençlerin istihdam sorunlarına çözüm getirebilecek en önemli araçlardan biri olarak mesleki ve teknik eğitim gösteriliyor. Fakat en önemli sorunlardan biri, eğitim müfredatının sektörün gerçek ihtiyaçlarından uzak kalması değil midir?. Öğrenciler, mezun oldukları alanda çalışmak istemiyor veya fiziksel yorgunluk gerektiren işlerden kaçınıyor. Ayrıca, öğretmenlerin tecrübe ve motivasyon eksikliği, eğitim kalitesini düşüren önemli bir unsur. Dezavantajlı gruplar (mülteci çocuklar, işitme engelliler) için yetersiz eğitimci kadrosu ve kaynaklar, kapsayıcı bir eğitimin önünde engel teşkil ediyor.
Mağdur Ailelerin Sessiz Çığlığı: Adli ve Psikososyal Zorluklar
Gelgelelim Türkiye’de çocuk cinayeti ve istismarı vakalarına, toplumsal vicdanı derinden yaralayan trajediler her zaman gözümüzün önünde. Ahmet Minguzzi ve Zeynep Naz Sarıkaya gibi isimler, sadece öne çıkan isimleri, kısa bir vakit ayırıp odaklandığımızda hiçbirimiz bu trajedilere göz yummayacak kadar cesaretle duygularımızı ortaya koyabiliriz.
Bakırköy’de hep birlikte bir aile olan küçük bir topluluğu izlemeye gelen kişilerden biri, ‘Bu kadar çok aile bu vahşeti yaşamış mı bu kadar çoklar mıymış’ dediğinde; Ben maalesef bu sayının daha çok olduğunu buradaki ailelerin çocuklarına sahip çıkmaya çalışan ve küçük imkânları olan azınlık olduğunu dile getirmeye çalıştım. Daha acı olan durum ise aileler neler yaşadığını anlatırken dışarıdan fakir olduğu her halinden belli beti benzi atmış ama ne dediği belli olmayan vatandaşın kalabalığa bağırmasıydı. Yanına giden mağdur aileler öyle sağduyulu davrandı ki burada da gözlerim yaşardı. Tabi ki o akıldan yoksun bireyin neler dediğini aktarmayacak kadar bende sağduyu sahibi olmaya çalışıyorum. Fakat bu kadar birlik olmamız gereken bir konuda bu kadar az ve fikir birliğine sahip olmamamız üzücü.
Bende birçok rapor okuyarak sizlere iletmeye çalıştığım bu konuda şunu özellikle belirtmek istiyorum. mağdurların ve ailelerin de derinlemesine ve karmaşık bir travma süreci yaşadığını, İlk olarak, olayın şoku ve inkâr duygusu baskınken, bu süreci takip eden yas, öfke, çaresizlik, utanç ve suçluluk gibi karmaşık duygular fiziksel ve ruhsal sağlıklarını olumsuz etkiliyor. Ebeveynler, çocuklarına yeterince sahip çıkamadıkları veya olayı engelleyemedikleri düşüncesiyle kendilerini suçluyorlar. Çocuk istismarı ve ihmalinin çocuklar üzerindeki psiko-sosyal etkileri ise uzun vadeli ve yıkıcı; Tacize uğrayan kızın abisi Hakan Çakır katledilirken gören kardeşinin feryatlarını kimse duymayacak mı? Hakan Çakır’ın kız kardeşi şöyle diyordu. “Abimi katleden ailenin reşit olmayan çocukları pideciden suçu işlemek için bıçak alırken ve abimi bıçaklarken reşit ama mahkeme önünde mi reşit değil”
Hukuk sistemi normalde cezalandırmaya odaklansa bile bu travmaları iyileştirmez. Adalet önce suça cezayı net bir şekilde kesmeli. Uzun vadeli bir planla hareket edebilmeli. Yoksa yeni cinayetleri işleyecek suçlular çoğalacak.
Kaynaklar:
NE EĞİTİMDE NE İSTİHDAMDA OLAN (NEET) GENÇLER İZMİR ARAŞTIRMA RAPORU – Egiad
İŞGÜCÜ PİYASASININ GENÇ İŞSİZLİK SORUNU: NE EĞİTİMDE NE DE İSTİHDAMDA BULUNANLAR (NEET)Gençlik Çalışmaları Birimi Araştırma Raporu Türkiye'de Genç İşsizliği – SETA
EKONOMİK FAKTÖRLERİN SUÇLULUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ - Av. Atakan ŞAHİN
TÜRKIYE'DE - Mesleki ve Teknik Eğitim Sistemi
























